__KARDELEN__
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

__KARDELEN__


 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesGiriş yapKayıt Ol

 

 Arap Müziği

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
kardelen
Yönetici
Yönetici
kardelen


Kadın
Mesaj Sayısı : 561
Yaş : 44
Nerden : istanbul
Ruh Halim : Arap Müziği Inanma11
TAKIM : Arap Müziği Besiktas
SANAL HAYVAN : Arap Müziği 10balikeu1mf8ap1pk8
BURÇ : Arap Müziği Boga
Puan : 585500
Kayıt tarihi : 30/04/08

Arap Müziği Empty
MesajKonu: Arap Müziği   Arap Müziği Icon_minitimePerş. 12 Haz. 2008, 10:44

Arap Müziği – 1. Bölüm

Ali Jihad Racy, Ph.D. ve Jack Logan, Ph.D.
Çeviren : Gökhan Mansuroğlu


“Ruhun ölümsüz olduğuna inanıyorum”
Ebu el-Valiyd Muh’ammed bin Ruşd (1126-1198)

Arap müziği , Atlas Dağları ve Afrika’daki Büyük Sahra çölünden Arap Körfezi (Basra Körfezi [G.M.]) ve Fırat nehri kıyılarına kadar uzanan çok geniş bir coğrafi bölgeyi kapsar. Fas’lı, Mısır’lı ya da Irak’lı olduğuna bakmaksızın Araplar, kökeni ilkçağlara uzanan ve İslam imparatorluğunun yükseldiği 8. ve 13. yüzyıllar arasında olgunlaşıp ivme kazanan çok yönlü bir müzikal mirasla bugünü tanımlama becerisine sahiptir. İslamın Arap yarımadasından yayılmaya başladığı 7. yy’ın ortalarından günümüze kadar Arap müziği, bir kısmı sadece entellektüel ve kültürel, diğerleri de politik olan beş temel süreçle şekillendi.

Asimile Edilen Kültürlerle İlişkiler
İlk süreç, İslamın ilk yüzyıllarında Emevilerin (661-750) egemenliği altındaki Suriye’de ve Abbasilerin (750-909) egemenliği altındaki Irak’ta, kozmopolit kültürel merkezlerin gelişmesiyle yaşandı. Bu yüzyıllarda yaşanan etnik harmanlanma, Arabistan’ın müziğiyle Suriye, Mezopotamya, Bizans ve Pers müziklerinin yakın bir temas içerisine girmelerini sağladı. Bu etkileşimin sonucunda yeni Arap müziği ortaya çıktı. Yeni müzik, güçlü yerel öğelerini korudu; örneğin şiirsel lirikler, Kuran’ın ve İslam imparatorluğunun ortak dili olan Arapça ile okunmaya devam etti. Öte yandan bu müzik, yeni icra teknikleri, yeni tonlama yaklaşımları ve yeni müzikal enstrümanlar kazandı. Bu yeni eğilimin önünü açanlar arasında İranlılar ve Arap olmayan başka halklar da vardı.

Saraydaki bolluk ve fethedilen imparatorlukların görkemiyle tanışıklık, Arap yöneticilerde humanistik bir ilgi, sanatsal ve entellektüel tolerans uyandırdı. Kısa bir zaman içerisinde, bazı ilk dönem müslümanların müziğe ve müzisyenlere olan antipatik tutumunun aksine saray çevresinde, şairlerin ve müzisyenlerin hamisi olmak yaygın bir davranış haline geldi. Özellikle abbasi halifeleri el-Mehdi (saltanatı 775-85) ve el-Emiin (saltanatı 809-13) müziğe olan düşkünlükleriyle tanınırlardı. Önceleri yaygın olan kadın köle şarkıcıların (kuynat) aksine, yeni ortaya çıkan saray sanatçıları, genellikle iyi eğitilmiş ve seçkin alt yapılara sahip sanatçılardı. Bu sanatçıların arasında şarkıcı ve araştırmacı olan Prens İbrahim el-Mehdi (779-839) ve İshak el-Mavsili (767-839), ud virtüözü ve İshak’ın amcası olan Zalzal (?-791) sayılabilir.

Klasik Geçmişle İlişkiler
İkinci sürecin belirleyici özelliği, İslam dünyasının alimlerinin antik yunan döneminin bilimsel incelemeleriyle tanışmasıdır ki bu bilimsel incelemer de, muhtemelen daha önceki eski Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının mirasından etkilenmişti. Bu etkileşim, 9. yy’da Abbasi halifesi el-Meymun’un (saltanatı 813-33) egemenliği döneminde başladı. El-Meymun, “bilgelik evi” anlamına gelen Beyt el-Hikmet’i kurdu. Bu bilimsel enstitü, içinde Pisagor’un müzik araştırmaları ile Eflatun, Aristotales ve Plotinus’un bilimsel çalışmaları olan çok sayıda Yunan klasiğinin Arapçaya çevrilmesinden sorumluydu.

Klasik dönemin keşfinin getirisi derin ve kalıcı oldu. Arap dili, seçkin filozofların, bilim adamlarının ve fizikçilerin müzik üzerine yazdıkları çok sayıda yorum ve araştırma yazılarıyla zenginleşti ve genişledi. Yunancadan gelen bir terim olan müzik ya da el-musiika, kuramsal ve Latin batıdaki Quadrivium (aritmetik, müzik, geometri ve astronomi) bilimlerine parallel olarak gelişen el-ulum el-riyadiyyah veya matematik bilimlerine ait bir disiplin olarak ortaya çıktı. Ayrıca Yunan çalışmaları, büyük çoğunluğu Arapçaya çevirilen ve bugüne kadar teorik kullanımı devam etmiş olan kapsamlı bir terminoloji de sağlamıştır.

9. ve 13. yy’lar arasında Arapça yazılmış teorik inceleme yazıları, yakındoğu müzik anlayışında kalıcı bir eğilim yaratmış ve ondan sonra gelen yeni kuşak çalışmalara da ilham vermiştir. Sekiz melodik dizi sisteminin tanımını yapan İbn el-Muneccim (?-912) ilk araştırmacılardandı. Her dizinin kendine ait diyatonik bir ölçüsü vardı, yani bir oktav Pisagor’un yarım ve tam ses aralıklarını kapsıyordu. 8. ve 9. yy’larda kullanılan bu diziler, Ebu el-Faraj el-İsfahani’nin (?-967) anıtsal Kitab ul-Ağani, Şarkılar Kitabı eserindeki şarkı metinleriyle bağlantılı biçimde anılırdı. Bu sistemde her dizi, ud çalarken kullanılan parmak ve perdelerin adlarıyla gösterilirdi.

Bir diğer büyük katkı, yazılarında ses olaylarını, ses aralıklarını ve besteleri inceleyen filozof el-Kindi (?-873) tarafından yapıldı. El-Kindi, kendi döneminde bilinen diyatonik ud icrası üzerinde önemle durmuş ve udun ses aralığını iki oktava çıkarmak için dört telli uda beşinci teli eklemeyi önermiştir. El-Kindi ayrıca dört telli ud ile mevsimler, elementler, insan karakterleri ve çeşitli semavi şeyler arasında kurduğu evrenbilimsel ilişkilerle de tanınır. Benzer bir evrenbilim ve sayıbilim vurgusu Ih”van es-Safa, İctenliğin Kardeşleri tarafından 10. yy’da yazılan mektupta da vardır.

En verimli yazarlardan bir tanesi, kapsamlı bir çalışma olan Büyük Müzik Kitabı’nı (Kitab el-Musiika el-Kebir) yazan Ebu Nasır el-Farabi’dir. Bu kitapta ses bilimi, aralıklar, dörtlü akorlar, oktav türleri, müzikal enstrümanlar, besteler ve müziğin etkileri gibi ana konular incelenmiştir. El-Farabi, Pisagor aralıklarının temel diyatonik düzenlemelerini iki yeni nötral ya da mikrotonal aralıkları çalmaya uygun perdelerle birleştiren bir perdeleme sistemi ortaya koymuştur. El-Farabi ayrıca her biri ayrı bir perde sistemine sahip iki tip tanbur tarif etmiştir: Perdeleri çeyrek seslik aralıklar üreten eski Arap tipi, ve diğeri de Pisagor’un tam sesinin lima ve komalara bölünmesini temel alan aralıklarıyla Horasan tarzına benzeyeni. Ses olayları, uyum ve uyumsuzluk, perdeleme ve nota isimlendirmeleri üzerine tartışmalar, ünlü filozof ve fizikçi İbn-i Sina’nın (Avicenna, ?-1037) yazılarında da bulunur.

Melodik dizilerin bilgisi ve sistemleştirilmesine katkıda bulunan bir diğer etkili teorisyen Safi ed-Din el-Urmavi’dir (?-1291). İki geçerli çalışmasında Safi ed-Diyn, ritim ve ölçü gibi müzikal bilginin çeşitli yönlerini tartışmıştır. Safi ed-Diyn, el-Farabi’nin Horasan tanburunda tarif ettiğine benzer ayrıntılı bir teorik ölçüyle beraber her bir dizinin aralıklarını tarif ederek melodik diziler konusuna da izahat getirmiştir. Buna göre yedi tonluk ölçüdeki her bir Pisagor tam ses adımı iki lima (90 sentlik aralık) ve bir komaya (24 sentlik aralık) bölünür. Dolayısıyla belli modlarda bulunan doğal aralıkları yerleştirmek mümkün olabiliyordu. Safi ed-Diyn’in dizi teorisine katkılarının, sonraki çalışmalar ve özellikle çağdaş İran ve Türkiye müzikleri üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Gerçek performanslarda müzikal notasyonların kullanıldığına dair bir kanıt olmamasına rağmen, el-Kindi ve Safi ed-Diyn bize alfabetik sembollere dayanan bir notasyonla kayıt altına alınmış şarkı parçaları bırakmışlardır.

Ortaçağ Batı Dünyası ile İlişkiler
Arap müziğini etkileyen üçüncü ana süreç, 11,12 ve 13. yy’lardaki haçlı seferleri sırasında ve İspanya’daki İslam egemenliği sırasında İslami Yakındoğu ile Avrupa arasında gerçekleşen etkileşimdi. Bu etkileşimin İslam ve Avrupa geleneklerinin ikisi üzerinde de geniş ve güçlü bir etkisi olmuştur. Bilimsel çalışmaların İspanya’daki müslüman üniversiteler aracılığıyla batıya taşınmasının Hıristiyan batıyı etkilediği ve içerisinde Yunan kaynaklarına dair yorumların bulunduğu Arapça çalışmaların Latinceye çevrilmesini teşvik ettiği bilinen bir gerçektir. Yakındoğu müziğinin Ortaçağ Avrupa’sı üzerindeki etkisinin doğası ve kapsamını tam olarak belirlemek zor olsa da, Julian Ribera, Alois R.Nykl ve Henry George Farmer gibi araştırmacılar, ritim ve şarkı formlarından müzik teorisi, terminoloji ve müzikal enstrümanlara kadar uzanan çeşitli alanlarda önemli etkiler olduğunu iddia ettiler.
Etki, enstrümanlar açısından bakıldığında türetilen isimlerde kendini gösterir: Örneğin “the lute” (uzun saplı telli çalgıların genel adı [G.M.]) kelimesi “el-‘uud” kelimesinden, “the nakers” (metal gövdeli iri davul [G.M.]) kelimesi “nakkaara” kelimesinden”, “the rebec” kelimesi “rebaab” kelimesinden ve “the anafil” (doğal trampet) kelimesi “el-nefiyr” kelimesinden gelmiştir. Bir başka kanıt, açık biçimde kökeni Yakındoğu olan enstrümanların elle yapılmış resimleridir. Bur tür dökümanlara örnek “el Sabio” (bilge) diye tanına İspanya kralı Kral 10. Alfonso için hazırlanan ve “Cantigas de Santa Maria” diye adlandırılan şarkıların 13. yy koleksiyonudur. Bu çalışma ud, kanun ve iki kamışlı ney gibi çok çeşitli enstrümanları icra eden müzisyenleri gösteren renkli minyatür resimlerle süslenmiştir.

Mağribi İspanya’nın Arap müziğine katkısı derin ve çok kapsamlıydı. Doğuluların yeni bir fiziksel ortama uyum sağlamaları ve doğu bilim ve edebiyatının Seville, Granada ve Cordoba’daki refah ve ihtişam ortamıyla tanışması, Endülüs’ün yeni sanatsal yaşantısına esin kaynağı oldu. Azad edilmiş bir köle olan Zeryab (?-850), Bağdat’tan çok saygın bir şarkıcı, ud icracısı ve müzik öğretmeni olduğu Cordoba’ya geldi. Zeryab, her biri vokal ve enstrümantal parçaların belirli bir melodik dizi içerisindeki bileşiminden oluşan 24 “navbaat”lik (tekili nevbah ya da nubah) bir repertuar derlemesiyle saygınlık kazandı. Navbaat, anlatılanlara göre günün farklı saatleriyle ilişkiliydi. Navba geleneği, büyük ölçüde 15. yy’ın sonlarında İber yarımadasından kovulan müslümanlarca Kuzey Afrika’ya taşınmıştır.

Mağribi İspanya ayrıca, tek bir şiirsel ölçüyü ve tek bir uyaklı yapıyı kullanan arka arkaya yazılmış satırları veya betiyler takip eden klasik Arap kasidesinin aksine romantik konulu olaylardan ve özel nakaratlı strofik metinlerden yararlanan yazınsal müzik formunun gelişimine de tanıklık etmiştir. Şiirlerin çoğunda kullanılan muvaşşah formu, müzikal bir form olarak da ortaya çıktı ve Kuzey Afrika şehirleri ile Levant bölgesinde (tarihsel olarak büyük Suriye ve Filistin olarak bilinen bölge) hayat buldu. Bu bölgede muvaşşah türü, Suriye’nin Halep bölgesinde popüler olmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.kahramankizlar.com
kardelen
Yönetici
Yönetici
kardelen


Kadın
Mesaj Sayısı : 561
Yaş : 44
Nerden : istanbul
Ruh Halim : Arap Müziği Inanma11
TAKIM : Arap Müziği Besiktas
SANAL HAYVAN : Arap Müziği 10balikeu1mf8ap1pk8
BURÇ : Arap Müziği Boga
Puan : 585500
Kayıt tarihi : 30/04/08

Arap Müziği Empty
MesajKonu: Geri: Arap Müziği   Arap Müziği Icon_minitimePerş. 12 Haz. 2008, 10:44

Arap müziğini etkileyen dördüncü ana süreç, Osmanlı Türklerinin Suriye, Filistin, Irak, Arabistan kıyıları ve Kuzey Afrika’nın büyük bir kısmındaki egemenliği sırasında (1517-1917) gerçekleşmiştir. Bu dört yüzyıllık zaman diliminde Sünni Müslüman dünyadaki güç merkezi Türkiye’deki Osmanlı sarayına kaymıştır. Bu sırada İran yavaş yavaş ayrı bir politik, kültürel ve dini bir varlık olarak ortaya çıkmakta ve nihayetinde Şiiliği bir devlet dini olarak tesis etmekteydi. Müzikal olarak Osmanlı döneminin karakteristiği, kademeli bir asimilasyon ve değişimdi. Arap müziği, hali hazırda Orta Asya, Anadolu, İran, ortaçağ İslam Suriyesi ve Irak’tan müzikal öğeler almış olan Türk müziği ile etkileşime girdi. Bu etkileşim en çok Halep, Şam ve Kahire gibi büyük şehirlerde açık bir biçimde yaşandı. Görünen o ki Suriye Bedevileri ve Kuzey Afrika Berberileri gibi kırsal topluluklarda müzikal gelenekler, görece daha istikrarlı kılındı ve sürekliliği sağlandı.

Arap tarihindeki bu dönemde, müzikal hayatın belli bazı özellikleri daha geniş kültürel ve politik ilişkilerden ortaya çıkmıştır. Osmanlı dünyasında müzisyenler, diğer mesleklerde olduğu gibi meslek lonclarına bağlıydılar. Mısır’da, ‘alaatiyyah (erkek saz üstadları) ve ‘avaaliym (alimler) bu müzisyenler arasındaydı. Mısır müziği hakkındaki ayrıntılı değerlendirmeleri Napolyoncu Mısır heyetinin raporlarında yer alan M.Villoteau’ya göre, ilk grup erkek dinleyicileri eğlendirirken, diğer grup kadın dinleyiciler için gösteri yapmakta uzmanlaşmıştı. Ud, kanun ve ney gibi kentlerin profesyonel müzisyenleriyle ilişkilendirilen enstrümanlar hem Türkiye ve hem de Arap dünyasında yaygın olarak kullanılıyordu.

Her ikisi de Türk saray müziği ve dini Sufi müziğinde kullanılan enstrümantal türler olan semaa’i (saz semai) ve beşreef (peşrev), 9.yy’ın sonlarından önce Arap dünyası tarafından ortaya konmuştu. Enstrümantal formlar ve muhtemelen vokal ve dans formları 13. yy’da Konya’da kurulmuş mistik bir tarikat olan Mevleviler aracılığıyla kısmen iletilmiştir. Müzik üretkenliğiyle, ünlü besteci ve teorisyenleriyle tanınan bu tarikat Suriye, Irak ve Kuzey Afrika’nın bazı bölgelerine de yayılmıştır. Yeniçerilerin mehter takımına benzeyen askeri orkestralar, Osmanlı dünyasının çeşitli politik merkezlerinde varoldular. (Villoteau, Kahire’deki bir örneği anlatır). Teori ve adlandırmalar gözönüne alındığında Arap ve Türk müzik sistemleri büyük oranda örtüşürler. Türkiye ve Arap dünyasındaki, özellikle Suriye’deki melodik ve metrik diziler güçlü benzerlikler göstermiştir ve hala göstermektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.kahramankizlar.com
 
Arap Müziği
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
__KARDELEN__ :: Müzik - Film - Video :: Etnik Müzik-
Buraya geçin: